TÜRKİYE’DE SİNEMANIN TARİHİ – HABERTÜRK

Sinema kitapları, sinema kültürünün ayrılmaz bir parçasıdır. Lise yıllarımda Türkiye’de sinema üzerine yayımlanan her kitabı bulup okumaya çalışırdım. 1970’lerin sonları ve 1980’lerin başlarında açıkçası çok zor bir şey değildi bu… Yayımlanan kitapların sayısı sınırlıydı. Ama 1980’lerin ortalarından itibaren İstanbul Film Festivali’nin gördüğü ilgi üzerine yayıncılar sinema kitaplarının sayısını artırdılar. Bu kitaplar belki hiçbir zaman yüksek satış sayılarına ulaşmadı ama sinema yayıncılığı hız kesmeden varlığını hep sürdürdü. Özellikle 1990’ların sonlarında ve 2000’li yılların ilk yarısında, sinema yayıncılığının bir altın çağ yaşadığı söylenebilir. Satışlar yine çok yükselmedi belki ama nicelik ve nitelik açısından verimli bir dönemdi. Öyle ki, bırakın alıp okumayı veya kütüphanenize dahil etmeyi, yayımlanan sinema kitaplarından haberdar olmak bile zorlaştı.

Son yıllarda ise özellikle maliyetlerin yükselişi nedeniyle yayıncılar, geçmiş yıllara oranla sinema kitaplarına daha az ilgi gösteriyorlar ama yine de ilgiye değer ve önemli kitaplar yayımlanıyor.

Sözgelimi, Savaş Arslan’ın ‘Türkiye’de Sinemanın Tarihi – Başlangıcından Günümüze’ adlı kitabı… İlk olarak Oxford Yayınları arasında çıkan kitabın Türkçe’ye Rıfat Özçöllü tarafından çevrildiğini görüyoruz. En baştan söylemekte yarar var. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Müdürü ve Güzel Sanatlar Fakültesi Film Tasarım Bölümü öğretim üyesi olan Prof. Dr. Savaş Arslan’ın çalışması kendi alanında benzersiz bir nitelik taşıyor. Nijat Özön, Giovanni Scognamillo, Burçak Evren, Alim Şerif Onaran ve Agah Özgüç gibi yazarlar başta olmak üzere, sinemamızın tarihini kayda geçirme çalışmalarının nerdeyse tümünü temel alan; önceki metinlerle sürekli paslaşan, onlara saygı duyan ama son tahlilde kendi sözünü söyleyen, yeni tartışma başlıkları açan hayli özgün bir çalışma bu… Arslan, her şeyden önce yeni bir ‘dönemleştirme’ ile geliyor karşımıza. İkibinli yıllara damgasını vuran ‘Türk sineması – Türkiye sineması’ tartışmalarının ışığında yazılan bir kitap bekliyor bizi. Arslan, daha önce hiçbir yazarın bu kadar yoğun şekilde odaklanıp üzerine fikir jimnastiği yapmadığı ‘Türkleştirme’ konusunu kitabın öne çıkardığı meselelerden biri olarak ele alıyor. Hatta bütün bir Yeşilçam tarihini baştan sona ‘Batı’nın sinema sanatını Türkleştirme’ çabası üzerinden okuduğu bile öne sürülebilir.

‘Türkiye’de Sinemanın Tarihi’, öncelikle alternatif bir sinema tarihi kitabı… Ama Arslan’ın çalışmasının asıl olarak film teorisi çalışmalarının bir parçası olarak okunması gerektiğini düşünüyorum. Akademik dünyada sinema tarihini film teorisinin yeni alanı olarak gören bir yaklaşım var. Arslan’ın da ‘ulusal sinema – ulusaşırı sinema tartışmaları’ gibi bakış açıları üzerinden ilerlediğini görebiliyoruz. Oluşturduğu kuramsal çerçeveyi referanslarla yerli yerine oturtmaya çalıştığı bölümlerde Arslan, akademik dil kullanmaktan kaçınmıyor; ama kitabın genelinde her okuru yakalayan bir üslup tutturuyor.

Kendi adıma, Arslan’ın çalışmasını baştan sona büyük bir ilgiyle okuduğumu söyleyebilirim. Başta Nijat Özön ve Giovanni Scognamillo’nun çalışmaları olmak üzere Türk sinema tarihi üzerine yazılan kitapların tümü, içerdikleri objektif verilerin yanı sıra aynı zamanda yorum ağırlıklıdır ve yazarlarının bakış açılarını yansıtırlar. Arslan da onlarla aynı güzergahta ilerliyor. Kendi dönemleştirmesini temel alarak başlangıcından günümüze kadar yaşanan süreçlerin tümünü yeniden yorumluyor; yeni fikirler üretiyor. Sinema tarihi külliyatımıza yaptığı katkılardan biri Yeşilçam’ı dünden bugüne bir bütün olarak kavrama çabası… Daha önceki yazarlar, beğendikleri yönetmenleri ve filmleri öne çıkarırken Arslan, ekonomisi ve kendine özgü film yapma geleneğiyle Yeşilçam zihniyetinin keşfine çıkıyor. Yeşilçam’ı başyapıtlar, klasikler ve kırılma noktaları üzerinden değil, bugün eleştirmenlerin üstünde hiç durmadığı ‘Hayat Bazen Tatlıdır’ (1962), ‘Kara Sevda’ (1968), ‘Bir Teselli Ver’ (1971) gibi kendi dönemlerinin karakteristik yanlarını yansıtan bir dizi film üzerinden okuyor… Dahası, Türkçe baskı için özel olarak yazdığı bölüm dahil olmak üzere günümüze kadar uzanan dönemi de yine Yeşilçam ve ‘Türkleştirme’ odağından uzaklaşmadan ele alıyor; her şeyi birbirine bağlıyor.

Belki yeni başlayanlara önerebileceğim bir kitap değil. Kendisinden önceki tarih çalışmalarından farklı olarak, nitelikli ve iyi sinema yapma çabaları üzerinde derinleşmek yerine, Yeşilçam’ın tüm dönemlerini belirli kavramlar üzerinden anlama ve kavramaya odaklanıyor. Sonuçta, Yeşilçam’ın ‘olumsuz’ yanlarını öne çıkaran, Yeşilçam’ı ortalama filmler üzerinden gören bir yaklaşımı var. Yaklaşımını sevmeyenler de olabilir ama başta akademisyenler olmak üzere konu üzerine düşünen, sinema üzerine yazan herkese hitap eden bir çalışma olduğuna inanıyorum.

Mehmet Açar, Habertürk, Kasım 2022

Habere ulaşmak için tıklayın.

BÜLTEN