İSTANBUL SEYAHATNAMESİ – RADYO GEDİK

Seyahatname kitaplarını önemsiyorum. Göremediğim yerleri bize tanıtırken geçmişe ait olanları, göremediğimiz zamanları bize anlatıyor. İstanbul Seyahatnamesi bilmediğimiz ve görmediğimiz bir İstanbul’u 7 Rus’un gözünden okuyucularına sunuyor.

Günlük yaşam içinde yaşadığımız şehrin kökenlerini anımsamadan geçiyoruz sokaklardan. Özellikle bu şehir İstanbul ise. Roma, Bizans ve Osmanlı’ya başkentlik yapmış bu kadim şehre bu yılın ilk altı ayında 6 milyon 755 bin 300 turist ziyaret etti. Bunlardan kaç tanesi Rus, kaç tanesi yazar, general ve gazeteci gibi farklı meslek gruplarından bilemeyiz ama İstanbul Seyahatnamesi 19 yüzyıl İstanbul’una gelen Rus seyyahların seyahat güncelerini bir araya getiriyor. Her ne kadar Nurullah Ataç seyahat yazarları için “gezdikleri ülkenin esas noktalarını anlamak yerine sadece ilginç buldukları noktaları irdelerler” dese de Kronik Kitap’tan yayınlanan İstanbul Seyahatnamesi Rus seyyahların gözünden Osmanlı İstanbul’una bizim için de farklı bir pencere açıyor. Fatih Ünal, Mesut Karakulak ve Murat Özkan’ın hazırladığı kitapta başta Pierre Loti gibi Batılı gezginlerin gözünden okuduğumuz İstanbul’u 7 farklı Rus gezginin anlatıları bulunuyor. Özellikle Osmanlı’nın 1833 yılında Hünkar İskelesi Anlaşması’nı imzalamasıyla Rusların sıcak denizler hayali büyük ölçüde gerçekleşir. Bu durum İstanbul’daki Rusların sayısının artarak generalinden din adamına farklı kesimlerin şehri keşfetmelerini sağlamış.

Açıklama ve Karşılaştırmalar Mevcut

Yedi yazar içinde ilk sırada yazar Davidov yer alıyor. Davidov’un gezi rotasında Prens Adaları’ndan Beyazıt Yangın Kulesi’ne kadar geniş bir yelpaze yer alıyor. Yazarların ortak noktaları, Rus halkının Osmanlı ve Türkler hakkındaki düşüncelerini yansıtabilmeleri. Çünkü hiçbiri Rus toplumunun aydın sınıfından değil. Bir yazar veya gezgin de değiller. Ait oldukları meslek dallarına göre farklı bakışlarla İstanbul’u inceliyorlar. Tarihsel olarak sanki İstanbul’un fethinden hemen sonra şehri ziyaret etmişler gibi bir üslupları var: “İstanbul dün Bizans’tı yakın gelecekte de tekrar Hristiyan” düşüncesi ile şehri geziyorlar. Burada Avrupa merkezli emperyalist bakış açısının Rusları da etkilediğini görebiliyoruz. Sokak köpekleriyle, sıkışık ve karmaşık sokaklarıyla ve ilginç tesadüfleriyle İstanbul, bu yedi Rus’un hatıraları günümüz okuyucusunun da İstanbul günlük yaşamından izlere tanık olmasını sağlıyor. Buna II. Mahmut’la tesadüf eseri karşılaşan General Vsevolojski’nin duyguları da dahil. General, ön yargı hatta düşmanlık beslediği Osmanlı’ya dair mesafeli durmak istese de II. Mahmut ile tanışmasına dair betimlemeler duyduğu hayranlığı da gösteriyor. Her anıda okuyucuya kitabın yazarları da eşlik ederek sadece gezginlerin anılarıyla baş başa bırakmıyorlar. Aksine 7 Rus gezginin akıllarında yanlış kalan isim ve yerleri ile ön yargılarını biz okuyucuya açıklıyorlar. Bundan dolayı sadece gezginlerin hafızasında kalmış bilgilerle yetinmiyoruz. Bu anlamda gezi yazılarının geçtiği 1835-1890 yıllarına dair sağlıklı ve net bir resim ortaya çıkıyor.

Sarayda Meşhur Olan Ressam

Petersburglu sıradan bir ressam olan ve dönemin Rusya’sındaki İstanbul merakı sebebiyle şehri ziyaret eden Zaharov Çırağan Sarayı’ndan izlenimlerini aktarıyor. Odessa’da başlayarak İstanbul’a gelişini anlatan Zaharov, Abdülmecid tarafından Çırağan Sarayı’na kabulünü, şehzade ve devlet adamlarına dair izlenimlerini, Boğaz’dan izlenimlerini anlatırken okuyucuyu şaşırtarak Galata’daki kiralık katilleri ve tanık olduğu bir cinayeti de hatıratına eklemiş. Abdülmecid’in kabulü ve kazandığı parayla Yunanistan ve İtalya’yı da gezen Zaharov’un ülkesine “meşhur bir ressam” olarak döndüğünü de eklemek gerek.

Çatıda Kiliseler ve Adalardaki Ruslar

Eleştirmen gözüyle dönemin İstanbul’una bakma fırsatını ise 1857’de şehre gelen Aleksandr Milyukov veriyor. Şehrin köpeklerinden dilencilerine kadar farklı detaylarını anlatan Milyukov ziyaretine denk gelen bayram günlerine dair ritüelleri, Topkapı’daki törenlerini hatıratına dahil ederken Rusların Kızıl Elması olarak tanımladığı Ayasofya’yı da anlatmadan geçmiyor.

O dönemde Rusya’nın Orta Doğu’da üs olarak edindiği noktalardan birisi de Kudüs. Dini bakımdan da önemli bir nokta olan Kudüs’e Odessa’dan kalkan vapurlarla İstanbul üzerinden ulaşılıyor. Vapur seferlerinin ardından Kudüs’te hastane, kütüphane ve ibadethane gibi yapılar kuran Ruslar yavaş yavaş buradaki etkilerini artırıyor hatta bir cemaat de kuruyorlar. Bu önemli hac rotasından etkilenen İstanbul’da da Rusların varlığı kendini hissettirmiş. Kudüs yolculuğuna çıkanlardan birisi de din adamı Koptev. 1887 yılında İstanbul’u ziyaret eden Koptev’in bu anıları diğer hacılara rehber olması için yayınlanır. Her Rus’un ziyaret etmek istediği Ayasofya’yı bir din adamının gözünden incelemek de oldukça ilginç. Daha da ilginç olan nokta cami bekçilerinin bu tarihi yapıdan söktükleri mozaikleri gelen gezginlere satması. Koptev’in İstanbul gezisi elbette dini yapılar merkezli. Gezginimiz bu arada İstanbul’daki Rus izlerini de araştırmayı ihmal etmez.

Kitapta yer alan diğer gezginlere oranla belki de en entelektüelleri Başpiskopos Kamenskiy’in anlatıları. Rusya’da dini birçok reformu uygulayan bir din adamı olan Kamenskiy’in dil ve edebiyat alanlarında da eserleri bulunuyor. Reformist din adamının günümüz İstanbullusunu da şaşırtacak noktalar bulunur gezi rotasında. Galata’daki apartman kiliseler ve Karaköy’de yer alan çatı katı kiliseleri Kamenskiy’in rotasındadır. Diğer gezginler gibi sokak köpeklerinin ve başıboş insanları olumsuzluğundan yakınır. Haliç gezisinde ise Lale Devri’nde Avrupa’da efsaneleşmiş Haliç’in artık eski ihtişamını göremeyip üzülür. Bir yandan tarihi bir ana, Rus halkının vaftiz edilmesinin 900. Yıldönümüne denk gelir, Aya Panteleymon Rus Ortodoks Kilisesi ve Büyükdere’deki Rus Konsolosluğu’ndaki kutlama ve törenlere katılır.

1890’da İstanbul’u ziyaret eden gazeteci ve yazar Lender, Mısır, Suriye ve Filistin’i kapsayan Doğu seyahatinde İstanbul’a da uğrar. Genellikle Batılı yazarların ön yargılarıyla şehre gelen Lender, kitaptaki diğer gezginlere göre Türkleri İstanbul’un işgalcisi olarak görmez. Lender diğer gezginler gibi Galata Mevlevihanesi’ne uğrar. Buradaki ayinleri kültürel bir şov olarak görerek bu törenlerin etkisiyle İstanbul anlatımını renklendirir.

İstanbul Seyahatnamesi, hem 19. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nu hem de dönemin Rus halkını tanımak açısından değerli bir eser. Birbirinden farklı meslek ve yaşam görüşüne sahip 7 Rus’un İstanbul izlenimlerine dair ortak ve farklı noktaları okumak keyif verici. Bir taraftan o zamandan bu zamana İstanbul’un değişmeyen özelliklerini de okuyoruz: Dar sokaklar, plansız şehirleşme, yeterli yeşil alan olmaması ve gürültü. Ve gezginlerin dediği gibi, “Bunlar olmasa İstanbul güzel bir şehir”.

A. Çağatay Bayraktar, Radyo Gedik, Ekim 2022

Habere ulaşmak için tıklayın.

BÜLTEN