SULTANIN SAATÇİSİ – YENİ ŞAFAK KİTAP

Kurum tarihi çalışmak zor ama keyifli

Kronik Kitap’tan yayımlanan Sultanın Saatçisi’nde Serkan Yazıcı 1876 yılından itibaren Türkiye’de saatçilik yapan Meyer ailesinin hikâyesini arşivlerdeki bilgilerden yola çıkarak ele alıyor. Yazıcı, Meyer ailesinin saatçilik sektörüne Alman disiplinini, mükemmeliyetçiliğini taşıdığını belirtiyor.

Sinop Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serkan Yazıcı, II. Abdülhamid döneminden itibaren Türkiye’deki saatçiliğin gelişimine katkıları sunan Meyer ailesinin serüvenini konuştuk.

Osmanlılarda daha çok hangi tip saatler kullanılıyordu?

Elbette sorunuzun içinde bir de Osmanlılar kim sorusu gizli. Osmanlı kırsalında gündelik yaşamda erken dönemlerde bir kişinin saatinin olması zaten çok mümkün değil. Anadolu’nun bir köyünde tarımla, hayvancılıkla uğraşan bir birey için saat zaten çok elzem değil. Saatin yaşamınızdaki yeri biraz sizin ona duyduğunuz ihtiyaçla ilgili. Örneğin Müslümanlar için saat Batılılardan daha büyük bir ihtiyaç çünkü beş vakit namaz var, ramazan ayında oruç, iftar, sahur var. Hepsi zaman disiplini gerektiriyor. Bu nedenle Osmanlılarda camilerde bir güneş saati bulunuyor. Böylelikle imam ve müezzin namaz ve diğer dini ritüellerin zamanını tespit edebiliyor, ezan yoluyla halkın vakitten haberdar olmasını sağlıyor. Ama kullanılan saatler bununla sınırlı değil, saraylarda yaygın kullanılan su saatleri, mum saatleri gibi mekanizmalar özellikle güneş battıktan sonra yani güneş saatlerinden hizmet alamayacağınız saatlerde kullanılırdı. Kum saati de Galata bölgesine yerleşmiş esnafı ile başta gemicilik olmak üzere çeşitli alanlarda yaygın olarak kullanıldı. Mekanik saat geliştikçe Osmanlı’nın da dünyasına girmeye başladı. Fatih Sultan Mehmet’in ve Kanuni Sultan Süleyman’ın saatlere ilgisini biliyoruz. Bu yüzyıllarda duvar saatleri, masa ve konsol saatleri yaşam alanlarının, cep ve koyun saatleri ise kişisel görünümün bir parçası haline geliyor

Sarayda da saatçibaşılık diye bir pozisyon olduğunu biliyoruz. Saatçibaşı hangi işlerden sorumluydu?

Evet Osmanlı’da saatçibaşı şeklinde bir mevki, pozisyon kesinlikle var. On altıncı yüzyıl Osmanlı sarayına ait belgelerde Has Oda’da çalışan saatçi ve saatçibaşı unvanlı çalışanlar var. Arşiv vesikalarına baktığımız zaman saatçibaşının birçok özelliğini görüyoruz. Saat üreten saatçıbaşı da var, saat tamir eden onların bakım ve onarımlarını yapan da. Fakat bazılarının saatçilikten fazlasını da yaptığını görebilirsiniz. Padişahların çok meraklı olduğu nücum ilmi yani yıldız ve burçlardan yola çıkarak geleceğe dair yorumlar yapma işine girişen bazı saatçibaşılar da var.

Kitabınızda ele aldığınız Meyer ailesi Osmanlı sarayına adımını ilk kez ne zaman, nasıl atıyor?

Osmanlı topraklarında 1876 yılından itibaren saatçilik yapan ailenin ilk üyesi Johann Meyer. İki yıl kadar sarayın saatçisi, dolayısıyla saatçibaşısı oluyor. Geliş öyküsü konusunda iki rivayet var bunlardan ilkine göre Sultan’ın Alman İmparatorundan bir saatçi istemesi üzerine Almanya’dan seçilerek gönderildiği şeklinde. Bir diğer anlatıya göre ise Almanya’da Osmanlı Sarayı’nda görevlendirilecek bir saatçi arandığına dair ilana başvurduğu şeklinde. Elbette bu ilan İmparatorun görevlileri tarafından da verilmiş olabilir.

Geçmişten bugüne Türkiye’deki saatçiliğin gelişimine katkıları ne düzeyde Meyer ailesinin?

Johann Meyer’den başlayacak olursak geliştirdiği saat modelleri var. Bunlardan biri ezani saat. Bilindiği üzere Osmanlı’da alaturka ve alafranga iki tür saat uygulaması var. Bu işi yani iki zamanı bir kadran üzerinde göstermeyi başaran birçok saatçi var, ancak bu sistemin sağlıklı işlemesi için daha önce yapılanları sık sık ayar etmek gerekiyor. İşte Johann Meyer icadı bu yönüyle diğerlerinden ayrılıyor. Ayar gerektirmeyen ezani saati ürettiğini ifade ediyor Johann Meyer. Aslında ürettiği bu model daha geniş aralıklarla daha az ayar gerektiren başarılı bir ezani saat modeli. Bu uygulamayı yine geliştirerek “Hamidiye” adlı bir saat üretiyor. Ve her iki saatini de Sultan II. Abdülhamid’e sunuyor. Sultan kendisini iftihar madalyası ve mecidi nişanlarıyla iki kere ödüllendirmiş. Emil Meyer ise Türkiye’yi endüstriyel saatlerle buluşturuyor. Fabrikalar için işçi kontrol saatleri, endüstri, ulaşım ve eğitim sektörleri için uyarı sesleri verebilen sinyal saatleri, bekçi saatleri gibi birçok sektöre hizmet eden ürünler Emil Meyer döneminde ticaret hayatımıza giriyor. Üçüncü kuşak Wolfgang’ın katkısı ise Türkiye’nin ilk saat fabrikalarından birini kurarak mirası ileriye taşıması. Wolfgang Meyer’in saatler konusunda akademik düzeyde, muazzam bir bilgi birikimi var. Zaman bilgini olarak anılıyor. “İstanbul’daki Güneş Saatleri” adında çok özgün bir kitap çalışması olan, “Topkapı Sarayı Saat Koleksiyonu Kataloğu”nu dört dilde yazıp, bastırıp saraya hediye etmiş bir şahıs. Meyer ailesini bir bütün olarak ele alacak olursak sektörlerine Alman disiplinini, mükemmeliyetçiliği taşımış, kitapta anlattığım çektikleri türlü güçlüğe rağmen Türkiye’yi bırakıp gitmemiş Alman dostlarımız onlar.

Ülkemizde bu tip kurum tarihleri çalışmanın zorluklarından hep bahsedilir. Siz çalışmanızı hazırlarken nasıl bir yol izlediniz kaynaklar konusunda?

Birincisi bu bir ekip işi. 2019 yılında Meyer Saat ve Objects’in sahibi Nazım Onur Bayındır’ın insiyatifi ile başladığımız bir proje. Yüzyıllık Markalar Derneği’nin Yönetim Kurulu üyelerinden Asude Alkaylı’nın koordinasyonu sağladığı, araştırmacı sevgili Akın Öge’nin katkılar sunduğu bir çalışma. Kurum tarihi çalışmak oldukça zor ama bir o kadar da keyifli. Bir işletmeyi merkeze alıp onun etrafında bir kenti, ülkeyi hatta bütün tarihi gözden geçiriyorsunuz. Bu konuda kendimizce bir metot geliştirdik, bu biraz önümüzü açıyor. Kurumların kendi arşivlerinden yola çıkıyoruz, kurum tarihi ile ilgili herkes ile sözlü tarih görüşmeleri yapıyoruz. Bu görüşmeler deşifre ediliyor. Bunlardan elde ettiğimiz ipuçlarıyla kapsamlı bir Devlet Arşivleri taraması, basın koleksiyonları, romanlardan ve öykü kitaplarından hatıratlara tüm literatürü taramaya gayret ediyoruz. Bulduklarımız da toplamda hikâyemiz oluyor elbette.

İbrahim H. Yavaş, Yeni Şafak Kitap, Nisan 2023

Habere ulaşmak için tıklayın.

BÜLTEN