EZBERE YAŞAYANLAR – YENİ ŞAFAK

Tarihçi Emrah Safa Gürkan: Akademisyenler anlaşılmak istemiyor

Tarihçi Emrah Safa Gürkan, son çıkan kitabı Ezbere Yaşayanlar’da geçmişten gelen alışkanlıklarımızın değişim haritasını çıkardı. Düşündüğümüz kadar değişmediğimizi ortaya koyan kitapta “Farklı olana neden tahammül edemeyiz? Niçin dedikodu yaparız?” gibi soruların cevapları da var. Akademisyenlerin anlaşılmayan diline de eleştiri getiren Gürkan, “Akademisyenin öğretme fonksiyonu var, yüksek sanat yapmıyoruz ki biz” dedi.

Bizim gibi olmayanlara neden tahammül edemiyoruz? Niçin dedikodu yapmaktan vazgeçemiyoruz? Neden kadınlar erkeklerden farklı meslekleri tercih ediyor? Bunun gibi bir türlü vazgeçemediğimiz alışkanlıklarımızın arka planını Tarihçi Emrah Safa Gürkan, Ezbere Yaşayanlar kitabında anlattı. Çok satanlar rafından düşmeyen kitabıyla ilgili Gürkan’la konuştuk. Düşündüğümüz kadar değişmediğimizi söyleyen Gürkan, akademisyenlerin anlaşılmayan diline de eleştiri getirdi.

– Kitabı okurken zaman içinde insanın ne kadar değiştiğine odaklanıyor insan. Ne dersiniz, pek değişmiş gibi görünmüyor muyuz?

Düşündüğümüz kadar değişmediğimiz sonucunu çıkardık bu kitapla. Biyolojik olarak bazı şeyleri kültür değiştirebiliyor. Mesela bir insan agresiftir ama sokakta kimseyi öldürmüyor, eskiden öldürüyordu. Bu seviyede değiştik. Daha hoşgörülüyüz, eskiden herkes kendi dini düzenine göre hukuki bir statü alıyordu, artık böyle değil. İçimizdeki o dinamizm duruyor, sadece bunu kültürle yumuşattık. Bazı şeyler de değişmedi, mesela kadınla erkeğin eşit olduğu toplumlarda meslek seçimi hala farklı oluyor. Oysa bize, ataerkil sistem bunu gerektirdiği için kadınla erkeğin farklı meslekleri seçtiği söylenirdi. Bunun böyle olmadığı ortaya çıktı. Demek ki her modernite adına yapılan şey doğru değil. Önemli olan toplum olarak ve birey olarak bizim ihtiyacımız nedir?

KENDİMİZ GİBİ OLMAYANI DIŞLIYORUZ

– “Farklıya tahammülümüz neden yok?” başlığı var kitapta. Yıl olmuş 2021 hala yok mu?

Farklıya tahammül eskiye göre arttı. Çünkü eskiden insanlar ekonomik olarak büyük gruplar içindeydi. Var olmak için cemaatlere, topluluklara yaslanmak zorundaydı. Çekirdek bir aile tek başına geçinebiliyor şimdi. O yüzden artık kendi gibi olmayanla ilişki kurabilir. Ama içeride bir yerde de insan kendisi gibi olmayanla olanı ayırıyor. Çünkü bu evrimsel bir şey hatta dillerin çıkış noktası olduğu söyleniyor. İnsanlar kendi gibi olanları sahipleniyor, kendi gibi olmayanı dışlama ihtiyacı hissediyor. Pozitif ayrımcılık buradan çıkmıştır, sıfırdan başlamıyoruz, kökende var yani.

BOŞLUĞU ÇAKMA UZMANLAR DOLDURUYOR

– Akademisyenleri niye bu kadar eleştiriyorsunuz? Siz de bir akademisyensiniz?

Sosyal bilimlerde yapılan çalışmaları sadece elli kişinin anlayacağı bir dile çevirmeye çalıştığımız zaman orada bir boşluk oluyor. O boşluğu da çakma uzmanlar dolduruyor. Şimdi insanların çoğu üniversite okuyor. Biz bunlara hitap etmeyeceğiz de ne yapacağız? Popüler olan kötüdür diye bir algı var Türkiye’de. Böyle bir şey olmaz. Biraz onu kırmak istedim. Ben 20 kişiyi düzeltiyorum sınıfta, biri çıkıyor on bin kişiyi bozuyor. Nasıl kazanacağız bu savaşı?

– Dili mi hafifletmek gerekiyor?

Bir akademisyenin başarısı, ne iyi ders anlatması ne de çok geniş kitlelerce okunması. Benim başarılı olmam belli sayıdaki dergilerde benim gibi insanların saygı duyduğu dergilerde yayın yapmak. Dolayısıyla biz birbirimize yazıyoruz. Çoğunlukla iş artık fiyakalı laflara kaldı. Ama onlar da bir şey açıklamıyor. Bazen basit de anlatılamıyor, anlaşılmasın diye karmaşık yazılıyor. Foucault, ‘Fransa’da bir şeyi anlaşılır yazarsanız sizi entelektüel saymazlar’ diyor. Bizde de biraz bu var. Biz birbirimize Divan edebiyatı gibi fiyakalı laflarla bir şeyler yazarsak bu bir anlama gelmez. Akademisyenin öğretme fonksiyonu var, yüksek sanat yapmıyoruz ki biz.

TEMBELLİĞE KARŞIYIM

– Kişisel gelişim kitaplarına neden karşısınız peki? Birilerine iyi geliyor olamaz mı?

Ben bireyin kendi iradesini başkasına vermesine karşıyım. Buradan bir uzmandan bir şey alabilirsiniz ama hepsini oraya bağlamak yanlış. ‘Nasıl zengin olurum, nasıl aşık olurum’, bu bir kitaptan öğrenilmez. İnsanlar kendilerini geliştirmek istemiyor, bu tembelliktir ve ben bir hoca olarak tembelliğe çok kızıyorum. Yazanlara hiçbir şey demiyorum, okuyucusu varsa yazar, bunları okuyabilirsiniz ama bütün hayatınızı buna bağlamayın. Bu her şey için geçerli. Birini takip ederken bir süzgeçten geçirin. Ben de kendi tecrübelerim doğrultusunda bir kitap yazabilirdim ama yapmak istemedim. Bütün haritayı vermek istedim. Geçmişte nasıl yapılıyordu, gelecekte nasıl yapılacak gibi.

– Kitabın sonu gibi bitsin o zaman röportajımız da, ne okumalıyız?

Sizi yoran şeyler okumalısınız. Kültürel anlamda yeni okuduğunuz ya da yeni izlediğiniz filmse, en azından bir yerde anlamadığınız bir şey olmalı ama bu anlamadığınız yer sayısı çok olmamalı. İkinci kitap veya film birinciden biraz daha zor olmalı mesela.

Sevda Dursun, Yeni Şafak, Şubat 2022

Habere ulaşmak için tıklayın.

BÜLTEN