HÜSNÜ ÖZYEĞİN

“Başarısızlıktan öğrenilecekler, başarıdan öğrenileceklerden fazladır…”

Bu kitapta başarı değil başarısızlığı konuşuyoruz. Niye başarısızlığı konuşmak daha değerli?

Çünkü herkes başarılarını konuşmayı seviyor, başarısızlıklarından hiç bahsetmiyor. Aslında bu işe ilk bizim Özyeğin Üniversitesi Kurucu Rektörü Erhan Erkut hocayla ben parmak basmıştık. İlk defa Türkiye’de, üniversite olarak “Başarısızlık Zirvesi” yapalım dedik, dört sene önce. Öğrenciler doldurdu salonu ve iki saat muhteşem bir zirve yaptık. Ali Sabancı, Emre Kurttepeli, Ali Saydam gibi iş adamları başarısızlık öykülerini paylaştılar.
Başarısızlıktan öğrenilecek şeyler, başarıdan öğrenilecek şeylerden daha fazladır diye düşünüyorum ben. Çünkü başarıda hem zaman önemli, hem mekân önemli. Mekân dediğim zaman coğrafya, ülke ve bir yerde şans da önemli… Mesela ben Rusya’ya doğru bir zamanda gittim.

Siz dâhi misiniz, çalışkan mısınız, inatçı mısınız, iyi mi eğitim aldınız, çok mu kısmetliydiniz?

Çok iyi bir eğitim aldım, Harvard Business School’a giden ilk iş adamıyım Türkiye’de. İki senelik özel bir master programı… Benden on sene önce giden bir kişi daha var, Profesör Mustafa Aysan. O İşletme Fakültesi’nden kendisini geliştirmek için gitmiş, akademisyen olarak. Bugün her yıl yedi-sekiz öğrenci gidiyor çok şükür ama yine de çok az.

“Türkiye’de birçok insan yanlış bir şekilde hüsnü bey neye dokunursa altın olur sanıyor ama bunların hiçbiri doğru değil.”

Sevdiğiniz işleri mi yaptınız, başarılı olacağını düşündüğünüz işleri mi, yoksa para kazanacağınız işleri mi?
Bir işi sevmezseniz başarılı olmak mümkün değildir. Yaptığınız işi gerçek anlamda sevmeniz lazım. Bir cumartesi işe gelip, şirketle ilgili raporları okumanız ve bunu da bir kitap okur gibi zevk alarak yapmanız lazım. Üstelik işin kendisi başarılı değilse, o raporu okumak da çok acı bir şey olmasına rağmen…

Bizde paran varsa her şekilde makbul adamsın, oysa siz başka bir şey anlatıyorsunuz şu anda…

Bir insanın hayattaki gayeleri önemli. Karnenizde sadece kazandığınız para yazıyorsa, çok eksik.

“Ben nereye geldim?” yerine, “Ben hangi konularda öncülük yaptım, kaç kişiye dokundum” diye sormak gerek.
Bu dokunuş ufak ya da büyük olabilir. Diyelim ki bir insanı eğer siz ameliyat ettirmezseniz adam ölecek. Bu çok büyük bir dokunuştur. Mesela, çok değerli bir öğrenciyi Amerika’da eğitime yollamak, onun bursunu vermek, bunlar önemli konular. Küçük dokunuşlar da mühim, gençlere fırsat vermek, mentorluk yapmak gerekir.

Siz başarısızlıkla nasıl bir ilişki kuruyorsunuz? Red mi ediyorsunuz, öfke mi duyuyorsunuz, satalım gitsin mi diyorsunuz?

Bir kere başarısızlığa kızamazsınız, öfke duyamazsınız, onu seveceksiniz. Ama bunu, ona âşık olun anlamında söylemiyorum… Başarısızlığı ondan öğrendiklerinizle, size bir sonraki işinizde katacakları ile seveceksiniz. Bir de başarısızlıkla yüzleşmeniz ve başarısız olduğunuz işi zarar ne kadar olursa olsun kesip atmanız lazım. Bankacılar buna “stop loss” derler, kaybı durdur. Bir şirket zarar ederken o şirketi kapatacaksınız veya devredeceksiniz; onu da denedik bunu da denedik, işi iyi bilen yöneticiyi transfer ettik, başına getirdik, yine de olmadı… O zaman ısrar etmeyeceksiniz o işte. Kendi fikrinize âşık olmayacaksınız hayatta, hatta tecrübe kazandıkça işin içinde artık kendi fikriniz bile olmayacak. Sizin fikriniz sonunda olacak, başında değil. Bu işe girelim mi girmeyelim mi kararını en son sizin vermeniz lazım. Ama mutlaka iş geliştirmede çalışan analistlerin raporları önünüze koyması lazım. Doğru verilerle hep beraber ilerlemeye karar vereceksiniz.

“İnanın bugünleri ne rüyamda gördüm, ne hayalini kurdum. Sadece mühendis olmak istiyordum…”

Bazen Olmaz Kapak